Grassin romanla deney yapma konusundaki tükenmez tutkusundan ve Kutudaki olaganüstü pasaj ve hikayelerden etkilenmemek olanaksiz.
Nobel ödüllü Alman romanci Günter Grassin büyük tartismalar yaratan Sogani Soyarken adli yasamöyküsünün devami niteligindeki Kutu, ayni zamanda deneysel bir kurmaca.
Romanin gizli kahramani Günter Grass, farkli kadinlardan olan sekiz cocugunu bir araya getiriyor ve onlardan, cocukluklarini, birbirleriyle ve genellikle yeni bir kitabin pesinde oldugu icin ortalarda görünmeyen babalariyla iliskilerini anlatip kaydetmelerini rica ediyor. Cocuklarin konusmalari, anilari, bellekleri bir süre sonra üst üste biniyor; cekismeler, suclamalar, kiskancliklar, yalanlar ortaya saciliyor.
Tüm bu performansin merkezinde ise, Grassin teneke trampet gibi büyülü nesnelerinden biri yer aliyor Agfa Box fotograf makinesi. Adeta usta yazarin gölgesine dönüsen, makinesiyle yazarin temalarina iliskin binlerce kare ceken gizemli Mariecikin elinden düsürmedigi sihirli Kutusu, kimi zaman gerceklikte olmayan seyleri kimi zaman da gelecegi gösteriyor, siradan görünümlerin ardindaki gizli niyetleri, arzulari ortaya cikartiyor.
Artik kendileri de birer ebeveyn olan cocuklar, roman boyunca, Pandoranin Kutusu misali ortaya cikan bu sihri anlamlandirmaya calisiyorlar; yazarin ilham kaynagi mi, sanatin gücü mü, tanrinin gözü mü, yoksa yalnizca cok ünlü, cok önemli bir yazarin ölmeden önceki son cüretkar hesaplasmasi, son fantezisi mi
Günter Grass, ressamligindan dolayi görsel bir yazardi. Hikaye ne kadar acimasiz, sert ve siyasi olursa olsun, hikayeyi yazarin yaraticiligina dayandirmayi ögretti bize.
Yasayan en büyük Alman yazariydi...