Körlükün adi bilinmeyen ülkenin adi bilinmeyen kentindeyiz yine. Üstelik yasanan trajedinin üzerinden cok da gecmemis, uyandirdigi dehsetin hatirasi taze, magdurlari da hala sagken yeni bir felaket, daha dogrusu olagandisi bir hal geliyor kentin basina. Secim yapiliyor, sandiklar kuruluyor. Ancak beklenmedik bir sey oluyor ve oylarin büyük cogunlugu bos cikiyor. Hükümet bir komplo süphesiyle derhal teyakkuza gecerek bu beklenmedik durumu siyasal düzenin carklari icinde ögütmeye calisiyor; sonuc alamayinca da careyi sikiyönetim ilan ederek kenti terk etmekte buluyor. Fakat beklentinin aksine, düzenin yoklugunda düzensizlik bas göstermeyince, onu cikarmak da yine siyasal erke düsüyor.
Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayis ve keskin bir görüyle harmanladigi, o muazzam dil cambazligiyla devamli eseleyerek zihnimizde karincalanmadik yer birakmadigi bu unutulmaz eserinde, hamaset denen düsünce fukaraliginin ve onun kovuklarinda yuvalanan güc saplantisinin ipligini pazara cikariyor. Fars hic bu kadar trajik anlatilmamisti.