Hayatta basarili bir adam bir su aygiri gibi görünebilir, kadinlar kendilerini ona teslim etmekle kalmazlar, cekiciliklerini hic cekinmeden, seve seve ortaya koyarlar. Ancak sokaktayken, kalabaligin arasina karismisken kendimi yine tamamiyla su aygiri gibi hissediyorum.
Anlatici, kitabinin tanitimi icin gittigi New Yorkta, yayinevinde calisan, kendisinden yasca epey genc Lynn ile tanisir. Ikisi de birbirinden etkilenir ve hafta sonunu birlikte Montaukta gecirirler. Bu kisa birliktelik, anlaticinin yasami boyunca kadinlarla iliskisini irdelemesine, üzerinde derinlemesine düsünmesine yol acar. Yazar, Mayis 1974te yasadigi bu romantik iliskiyi özyasamöyküsel cercevede anlatirken, kendisini ücüncü kisi konumuna koyar, anlatimini pek cok kücük parcaya böler; bu parcalari anilarla, günlügünden notlarla, kendine dönük elestirilerle, ilk karisi, cocuklari, sevgilileri ve özellikle Avusturyali sair ve yazar Ingeborg Bachmanna olan tutkulu askiyla mozaik gibi isler. Montauk, eserlerinde agirlikli bicimde kimlik sorunsali, yabancilasma, modern toplumun ahlaki acmazlari temalarini arastiran Max Frischin kadin-erkek iliskisi üzerine en kisisel kitabi sayilabilir. Mahrem ve cok özel bir hesaplasma.
Frisch daha önce hic bu kadar kisa, bu kadar kit sözcükle, ama ayni zamanda bu kadar acik ve özlü, bu kadar canli ve costurucu yazmamistir. Montauk siirsel bir bilancodur; kayginin yazarinin elinden cikmis aska dair bir kitaptir.
- Marcel Reich-Ranicki