Schauplatz der Romanhandllung ist Istanbul unter der Herrschaft des Großwesirs Koprülü. Die Türken haben im Kampf gegen Venedig gesiegt, und beim Aufbringen venezianischer Schiffe fällt der Ich-Erzähler dieses Romans in türkische Hände. Er landet als Sklave bei einen Hodscha, der ihm verblüffend ähnlich sieht. Eine abenteuerliche Beziehung zwischen Herr und Knecht nimmt ihren Anfang.
17. yüzyilda Türk korsanlarinca tutsak edilen bir Venedikli, Istanbula getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladigina inanan bu köle, ayni ilgileri paylasan bir Türk tarafindan satin alinir. Garip bir benzerlik vardir bu iki insan arasinda. Köle sahibi, kölesinden, Venediki ve Bati bilimini ögrenmek ister. Bu iki kisi, efendi ile köle, birbirlerini tanimak, anlamak ve anlatmak icin, Halice bakan karanlik ve bos bir evde, ayni masanin iki ucuna oturur, konusurlar. Hikayeleri ve serüvenleri, onlari veba salgininin kol gezdigi Istanbul sokaklarina, Cocuk Sultanin düssel bahcelerine ve hayvanlarina, inanilmaz bir silahin yapimina, Ben neden benim sorusuna götürecektir. Hikayelerin günden geceye dogru ilerlemesiyle, gölgeler yavas yavas yer degistirir.
Orhan Pamuk Beyaz Kalede, Dogu ile Bati arasindaki benzerliklere ve farkliliklara bakarken, milli ve bireysel kimliklerimizin gerisinde yatan yapayligi ortaya cikartarak, iki kültürün ortak paydasini vurguluyor. Okur Istanbul manzarasi esliginde izledigi bu yari gercek yari hayal hikayede, kendi varolusunun özünü aramaya davet ediliyor.